Hastalık Hastalığı (Hipokondriyazis)
Herhangi bir yaşta başlayabilir, ancak çoğunlukla erken erişkinlikte ortaya çıkar. Cinsiyet: Her iki cinste eşit dağılım gösterdiği kabul edilmektedir.
Risk Faktörleri
Hastalar bedensel duyumlarını abartılı olarak algılamakta ve bu durumu varlığından endişe ettikleri bir hastalığın kanıtı olarak yorumlamaktadırlar. Hatalı algılamalar zaten yüksek olan bunaltı düzeyini daha da arttırmakta, bu da bedensel uyaranları şiddetlendirerek kısır döngüye yol açmaktadır. Bu kişiler, diğerlerinin önemsiz olarak değerlendirdiği hafif ve geçici bedensel duyumlarla ilgili olarak bedensel hastalık iddiasını daha kolay ve ısrarla yapmaktadırlar. Bu kişilerde sağlık ve hastalıkla ilgili hatalı ve çarpıtılmış düşünceler ön plandadır. Hatalı yorumlanan beden duyumları nedeniyle ciddi bir hastalığı olduğuna ilişkin inancı pekişen hastalar, sürekli güvence arayışına girer, takiben muayene ve tetkikleri izleyen kısa süreli bir rahatlama yaşayabilirler. Oluşmasında ve kronikleşmesinde iyatrojenik (hekim yaklaşımına bağlı) etkenlerin rolü vardır. Muayene sırasında, kuşku doğurabilecek, şüpheli ifadelerle açıklama yapan hekimler, yatkın kişilerde hipokondriyazis gelişmesine katkıda bulunabilirler. Psikososyal öğrenme süreci de hastalığın gelişmesinde rol oynayabilir. Hastalık rolünün öğrenilmesi ve sosyal ilgi, iletişim ya da herhangi bir ikincil kazanç, bu rolün pekişmesine neden olabilir. Bu kişilerin öykülerinde, çocukluk çağı travmalarının çok olduğu da bilinmektedir. Serotonerjik sistemde bir bozukluğun da risk faktörü olabileceği öne sürülmektedir.
Belirti ve Bulgular
Hastanın düşünce içeriği, hastalık kuşkuları ve kaygıları ile doludur. Çökkün ve bunaltılı duygulanım olabilir. Zihinsel uğraşlar bedensel işlevlerle (çarpıntı, terleme gibi); önemsiz, sıradan bedensel sorunlarla (arasıra olan öksürük, küçük yaralar gibi) ya da müphem beden algılarıyla (damarların sızlaması, kalbin yorulması gibi) ilgili olabilir. Kişi bu belirtileri, varlığından kuşkulandığı hastalığın işaretleri olarak algılar veya yorumlar. Hastalık kaygısı aynı anda veya değişik zamanlarda değişik organ sistemlerini içerecek şekilde olabileceği gibi, tek bir organ veya hastalıkla da sınırlı olabilir. Yeterli muayene ve tıbbi incelemelerin herhangi bir hastalık varlığını doğrulamamasına ve hekimlerce tekrarlanan güvencelere karşın, kaygılar sürer. Sağlıkla ve kendi bedenleri ile ilgili aşırı uğraş, çok dikkat çekicidir. Öyküde çok sayıda hekim başvurusu, hekim-hasta ilişkisinde sorunlar ve yinelenen tetkikler vardır. Hastalar yeterli tıbbi bakım ve ilgi görmediklerinden yakınırlar. Çoğunlukla psikiyatrik konsültasyona direnirler. Tabloya sıkça depresyon ya da bir anksiyete bozukluğu eşlik eder.
Tanı
Ciddi bir hastalık olduğuna ya da olacağına ilişkin inanç veya korku, yeterli tıbbi
değerlendirme ve hekimler tarafından verilen çeşitli güvencelere karşın sürüyorsa ve bu düşünceler sanrı düzeyinde değilse (kişi zaman zaman aslında bir sorununun olmayabileceğini kabul eder) tanı konur. Tanı için, belirgin sıkıntıya ya da mesleki, toplumsal ve diğer önemli yaşam alanlarında işlevsellik kaybına yol açan bu belirtilerin en az altı ay sürmesi ve depresyon, anksiyete ve diğer somatoform bozuklukların ve gerçek bir bedensel hastalığın dışlanması da gerekmektedir.
Tedavi
Hastalıkla ilgili korku ve inançlar aydınlatılır, organik hastalık dışlanır, varsa depresyon ve sıkıntı düzeyi saptanır, ilgili ruhsal ve toplumsal stresler belirlenir. Tedavide güven ilişkisinin ve işbirliğinin oluşturulması, içgörünün sağlanması çok önemlidir. Bilişsel-davranışçı psikoterapi ile olumlu sonuçlar elde edilmektedir. Bu tedavi yaklaşımı ile hastalık hakkında bilgilendirme, bedensel duyumlarla kaygı düzeyi arasındaki ilişkinin gösterilmesi, tıbbi güvence arama davranışının engellenerek hastanın kaçındığı kaygıyla karşılaştırılmasının ve onunla başa çıkmasının sağlanması, hatalı algılama ve yorumlamaların düzeltilmesi, stresle başa çıkma ve sorun çözme eğitimi ile daha uyumlu davranış kalıplarının yerleştirilmesi amaçlanır. Bireysel tedavi yeterli olmadığında, tedavi direncini ve süreğenleşmeyi açıklayabilecek diğer etkenler araştırılır ve aile de ele alınır. Eşlik eden anksiyete bozuklukları veya depresyonun tedavisi de yapılmalıdır.
Seçici serotonin geri alım önleyici (SSRI) ilaçların olumlu etkileri bilinmektedir. Antidepresan etki için gerekenden daha yüksek doz fluoksetinin işe yaradığı bildirilmiştir.
Seyir
Kronik, tedaviye oldukça dirençli bir hastalıktır. Çoğu kez hastalık yaşam biçimi haline gelmiştir. Psikiyatrik tedaviyi kabul ettirmek zor olabildiğinden, bu hastalar tıbbi bağlamda eldeki yöntemler kullanılarak tedavi edilmeye çalışılmakta, gereksiz tetkikler istenebilmekte ve böylece süreçte hekim yaklaşımına bağlı etkenler de kronikleşmeye katkıda bulunmaktadır. Hastanın psikiyatriye yönlendirilişi de uygun şekilde olmamaktadır. Çok sayıda kronik belirtileri, hastalıkla ilgili çok güçlü korku ve inançları olan, sürekli yeni yakınmalar geliştiren hastalarda seyir daha kötüdür.