Kanser Tedavisi (Alternatif Tıp)

Kanserde Alternatif Tedaviler:

Bir toplumda sağlık sisteminin dışında kalan, hastalıklardan korunmayı ve iyileşmeyi amaçlayan, kabul gören teoriler, inanışlar, yöntemler ve davranışların tümü alternatif tedavidir. Ülkemizde ve dünyada kanserde tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin kullanımı yaygındır ve inkar edilemez bir gerçektir. Bu tedavileri uygulayanlar genellikle değeri anlaşılamamış, dışlanmış olduklarını belirten hekimler, şifacılar ve özel yetenekleri olduğunu iddia eden her türlü meslekten kişilerdir.

Onları dışlayanlar ise; doktorlar, eczacılar, sağlıkla ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla klasik tedavi yöntemlerinden (kemoterapiradyoterapi vb.) fayda sağlayan firmalardır. Uygulayıcıların bir kısmı gerçekten iyi niyetli, sadece hastaların iyi olmasını amaçlayan ve bu tedavilerden maddi gelir kazanmayı düşünmeyen kişilerdir. Ne yazık ki daha büyük kısmı iyi niyet beslese de maddi gelir kazanmayı amaçlamış ve gerçekten kazanan kişilerden oluşmaktadır.

Bağışıklık sistemini kuvvetlendirme, bilinmeyen bakteri gibi bazı kanserojen ajanları yok etme, elektriksel alan, manyetik alan, özel bitki, diyet, vitamin, strese karşı tedavi gibi halkın kolay kabullenebileceği ve mantıklı bulabileceği, aksini ispat etmenin zor olduğu açıklamalar kullanılır. Bu tedavilerin doğal, ucuz, insan vücuduna zarar vermeyen yöntemler olduğu belirtilir.

Halbuki kemoterapi, radyoterapi gibi klasik tedavilerin, hastanın bağışıklık sistemi başta olmak üzere tüm sistemlerini altüst ettiği, hatta bu nedenle iyileştirmek yerine kötüleştirdiği iddia edilir. Uygulayıcıların etrafında genellikle doktorların iyileştiremedikleri, mucizevi şekilde iyileşen, hastalar vardır ve bunlar gündemdedir. İyileşemeyen çok büyük çoğunluk dikkate alınmaz.

Dünyada ve Türkiye’de vitaminler, mineraller:

  • E, C vitaminleri, selenyum, Co Q 10,
  • Bitkisel ürünler; zakkum, ısırgan otu, Essiac, Hoxsey SPES,
  • Metobolik tedaviler;
    • Kelley – Gonzales, Gerson, antineoplastonlar,
  • Hayvansal gıdalar; köpekbalığı ve sığır kıkırdağı, kaplumbağa kanı,
  • Zihinsel tedaviler (hipnoz, relaksasyon yötemleri vb.),
  • Elektromanyetik yöntemler,
  • Biyoenerji

Bu tedavi yaklaşımlarının bir kısmı aşağıdadır.

Kanserin Tedavisinde Alternatif Tıp (Şifalı Bitki, Diyet);

Zakkum:

Yüzyıllardır, başta cilt hastalıkları olmak üzere bir çok hastalıkta kullanılmakta iken 1973 yılında bir genel cerrahi uzmanınca kanser tedavisinde popüler kılınmaya başlanmış, 1988 yılında büyük tartışmalarla medyaya taşınmıştır. Bağışıklık sistemini uyarıcı etkisi bilinen bu ajan çeşitli kereler NCI ve TÜBİTAK destekli projeler de dahil denenmiş, kanser tedavisinde etkinliği kanıtlanamamıştır.

Isırgan Otu:

Genellikle “Lokman hekim” adı altında birçok şifacı, bitki uzmanı tarafından karışımları, kaynatılmış suyu ve tohumu önerilmektedir. Yapılan bilimsel çalışmalarda içeriğinin tümöre karşı etkili olduğu gösterilememiştir. Ancak ısırgan otunun ihtiva ettiği flavanoidlerin, hastaların kendilerini daha iyi hissetmelerine ve iştahlarının açılmasına yol açtığı düşünülmektedir.

Livingston Rejimi:

Hastalardan ilk karşılandıklarında yüksek bir miktar ücret alınmakta, havuç suyu sıkacağı satılarak tedaviye başlanmakta, durumunda bozulma olan tüm hastalar enstitü dışına çıkarılmaktadır. Aşı, havuç ağırlıklı diyet, çoklu vitamin, lavman, TNF’den oluşmaktadır.

Köpekbalığı ve Sığır Kıkırdağı:

Kıkırdak dokuya metastaz (yayılım) olmadığı gözleminden yola çıkarak, kıkırdak dokularda damar oluşumunu ve metastazı önleyen bazı özel maddelerin gösterilmesi bilimsel bir dayanak oluşturmuştur. Hastalar bu ekstreleri her türlü kanserde kullanmakta ayrıca bilimsel çalışmalar da devam etmektedir. Bu arada köpekbalığının diğer organları başta karaciğer olmak üzere araştırılmaktadır.

Kelley-Gonzales Rejimi:

Bir diş hekimi olan Dr. William Kelley 1950 li yıllarda sempatik ve parasempatik sinir sistemi arasındaki dengeyle ilgili bir teori ortaya atmış; başta kanser olmak üzere birçok hastalık için kendine ait bir rejim geliştirmiştir. Diyet, vitamin ve mineraller, pankreatik enzimler, çeşitli sığır organ ve bezleri, kahve içeren lavmanlar kullanılmaktadır. Son yıllarda Dr. Nicholos Gonzalez başta olmak üzere bazı hekimler devam etmekte, pankreas kanserlerinde başarılar elde ettikleri söylenmektedir.

Gerson Tedavisi:

Bir Alman fizikçi olan Max B. Gerson kendi sanatoryumunda 1930’lu yıllardan itibaren hastalarına bu tedaviyi uygulamıştır. Kanserin sodyum ve potasyum dengesizliğinin sonucu olduğuna inandığından; düşük sodyum, yüksek potasyum içeren laktovejeteryan diyet, sığır karaciğeri ekstresi ve kahve içeren antioksidan lavmanlarla tedavi geliştirmiştir. Gerson rejiminin başta ağrı olmak üzere destekleyici tedavide faydalı olduğu kabul edilmektedir.

Essiac Karışımı:

Kanada’da bir yerli Ojibwa büyücüsü tarafından hazırlanan karışım Rena Caisse adlı hemşire tarafından dünyaya yayılmıştır. Meme kanseri olan hemşire bu karışımla iyileşince soyadını tersten okunmasıyla elde edilen kelimeyi bu karışımın adı olarak kullanmış, Kanadalı ve Amerika’lı hastanın kullanmasına vesile olmuştur. Bu arada kullanılan bitkiler tek tek incelendiğinde tümöre üzerinde bazı etkiler saptanmıştır. Ancak hala yayınlanmış bilimsel klinik çalışma yoktur.

Mistleoe:

Semiparazitik (yarı parazit) bitki üyesi olan Loranthacea ailesinden elde edilen lektinler (glikoproteinler) ve viskotoksinler (proteinlerden) oluşur. Bağışıklık sistemini uyardığı gösterilmiştir. Özellikle viskotoksinlerin doğrudan hücre üzerine toksik etkileri de vardır. Iscador, Helixor, Eurixor, Isorel gibi mistletoe preparatları mevcuttur.

Çok fazla sayıda çalışma mevcut olup, 667 meme kanserli bir hasta grubunda; tedavi almayan gruba göre belirgin iyi, kemoterapi alan grupla benzer etkili bulunmuştur. Bu prepatlar kemoterapi rejimler ile de birlikte verilmekte ve başarılı sonuçlar elde edilmekte olduğu bildirilmektedir.

SPES ve PC – SPES Rejimi:

New York Tıp Fakültesi’nden Dr. Sophie Chen tarafından geliştirilmiş bitkisel karışımlardır. SPES 14 bitki, PC-SPES 8 bitki ihtiva eder. Invitro (laboratuar ortamında) hücre ölümünü uyardıkları, bel-6’yı baskıladıkları gösterilmiştir. Prostat kanserli hayvan modellerinde tümör büyümesinin doz bağımlı olarak baskıladıkları gösterilmiştir. Bu ajanlar en çok prostat kanserli hastalarda denenmiş ve başarılı sonuçlar alınmıştır.

 

Diğerleri:

Ülkemizde kambu çayı, kaplumbağa kanı, keçiboynuzu, siyah üzüm çekirdeği, bal, arısütü, çörekotu, havlucan, karpuz kabuğu gibi bitkiler ve karışımları kullanmaktadır. Türkiye’de yapılan az sayıda bilimsel çalışmadan Samur ve arkadaşlarının yaptığı araştırmada 135 kanserli hastayla görüşülmüş, Alternatif tedavi kullanan hasta oranı %50 bulunmuştur. En çok ısırgan otu (%87) kullanıldığı ve hastaların 1/3’ünün bu tedavilerden yarar gördüklerini düşündükleri rapor edilmektedir. Hastaların %90’ı bu yöntemlerle birlikte klasik tedavileri de kullanmakta, yüksek sosyoekonomik düzeyde kullanım yüzdesi artmaktadır. İstatistiksel olarak kullanımı arttıran tek faktörün “hastalığın süresi” olduğu belirtilmiştir.

Altenatif Tedavinin Yan Etkileri:

Ülkemizde kullanılan alternatif tedavi yöntemlerinin yan etkileri ve ilaç etkileşimleri ile ilgili bilimsel veriler yeterli değildir. Ancak özellikle kemoterapiyle birlikte alındıklarında enfeksiyon, organ fonksiyonlarında beklenmeyen bozukluklar gibi gözleme dayanan yan etki ve etkileşimler söz konusudur.

Bildirilen bazı yan etkiler ise:

  • PC- SPES; östrojenik yan etkiler,
  • Kamboçya çayı; kalp durması,
  • Chaparral; karaciğer hasarı,
  • sarımsak ve zencefil; kanama,
  • Gerson tedavisi; Camplobakter fetus sepsisidir.

Kanser Tedavisinin Yan Etkileri:

Kanser tedavisinin yan etkilerinden sağlıklı doku ve organları korumak oldukça güçtür. Kanser tedavisi, kötü hücre ve dokuları ortadan kaldırmaya çalışırken, sağlıklı hücre ve dokulara da zarar verir. Tedaviye bağlı yan etkiler her hastada ortaya çıkmayabilir veya yan etkilerin derecesi hastadan hastaya değişkenlik gösterebilir. Kanser tedavisine hastanın vereceği reaksiyon ve yan etkiler, sorgulama, fizik muayene, kan testleri ve diğer testlerle yakından takip edilir.

Kanser tedavisi sonrası ortaya çıkabilecek yan etkilerin çoğu önlenebilir veya tedavi edilebilir yan etkilerdir. Tedaviyi uygulayan doktor ve hemşirelerden, kanser tedavisinin olası yan etkilerinin öğrenilip, tedavi sonrası ortaya çıkabilecek problemleri azaltmak veya ortadan kaldırmak için gerekli öneriler alınmalıdır. Yan etkiye neden olabilecek kanser tedavi metodları; cerrahi, radyoterapi (ışın tedavisi), kemoterapi (ilaç tedavisi), hormon tedavisi ve biolojik tedaviler/immünoterapi ve kök hücre (ilik) naklidir.

Kanserin Ameliyata Bağlı Yan Etkileri:

Ameliyata bağlı olası yan etkiler tümörün yerine, ameliyatın tipine, hastanın genel sağlık durumuna ve diğer faktörlere bağlıdır. Bu nedenle cerrahiye bağlı olası yan etkiler mutlaka ameliyatı yapacak cerrahlara sorulup öğrenilmelidir.

Genel olarak cerrahiye bağlı yan etkiler;

  • halsizlik, yorgunluk, ağrı, enfeksiyon, kanama, cerrahi bölgesinde oluşabilecek bölgesel problemler ve anesteziye bağlı ortaya çıkabilecek yan etkilerdir.

Cerrahiden sonra iyileşme süreci hastadan hastaya değişkenlik gösterebilir.

Kanserin Radyoterapi (Işın) Tedavisine Bağlı Yan Etkileri:

Radyoterapiye bağlı olası yan etkiler tedavi dozuna, hangi doku veya organa radyoterapi verildiğine bağlıdır. En sık görülen yan etkiler;

  • halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, cilt reaksiyonları (kızarma, bronzlaşma), boğazda yanma, yutma güçlüğü, bulantı, kusma, ishal ve lökosit sayısında düşmedir (lökopeni). Bu tür yan etkiler geçici olup, biri veya bir kaçı bir arada görülebilir ve genellikle tedavi eden hekim tarafından kontrol altına alınabilir.

Kanserin Kemoterapi (İlaç Tedavisine) Bağlı Yan Etkileri:

Kemoterapiye bağlı yan etkiler kullanılan kemoterapi ilaçlarına, hastaya uygulanan doza ve hastanın genel durumuna bağlıdır. Kanser ilaçları sadece kanser hücreleri üzerine değil, genellikle hızlı çoğalan diğer normal hücreler üzerinde de etkilidir. Bunların başında kemik iliğinde üretilen kan hücreleri gelir.

Kemoterapiye bağlı olarak, enfeksiyonla savaşan akyuvar (lökosit) sayısı, kanamaları önleyen veya durduran kan pulcuklarının (trombositler) sayısı ve dokulara oksijen taşıyan alyuvarların (eritrosit) sayısı düşebilir. Kan hücrelerinin sayısındaki azalma derecesi; hastaya, uygulanan kemoterapi ilaçları ve dozlarına bağlı olarak değişkenlik gösterir. Böyle bir yan etki gelişmesi durumunda hastalarda daha kolay enfeksiyon ortaya çıkabilir, kanamalar, ciltte kırmızı noktasal döküntü ve morarmalar oluşabilir ve hastalar kendilerini halsiz ve yorgun hissedebilirler.

Kemoterapi sonrasında ateş, herhangi bir enfeksiyon bulgusu, kanama, ciltte morarma, ileri derecede halsizlik oluştuğunda mutlaka takip eden hekimle irtibat kurulmalı, kan sayımı (hemogram,cbc) yaptırılmalı ve gerekirse antibiyotik, kan transfüzyonu ve trombosit transfüzyonu gibi tedaviler uygulanmalıdır.

Kemoterapi sonrası kan değerlerinin düşük olduğu dönemde ortaya çıkabilecek özellikle enfeksiyon (genellikle ateş, boğaz ağrısı, öksürük, balgam, idrarda yanma, ishal, makat çevresinde ağrı gibi bulguların biri veya bir kaçı bulunur) ve/veya kanamanın hayati önemi vardır ve ölümle sonuçlanabilecek acil durumlardır.

Bu nedenle kemoterapi sonrası ortaya çıkabilecek yan etkileri, uygulamayı yapan doktor ve hemşireden öğrenmeli, gerekirse kemoterapi sonrası önerilen bir tarihte kan sayımı yapılmalı ve acil durumlarda yapılacaklar önceden bilinmelidir.

Kemoterapiden en çok etkilenen hücrelerden bir diğeri de; yine hızlı çoğalan, ağızdan makata kadar olan sindirim sistemi hücreleridir. Uygulanan kemoterapi ilaçlarına ve dozlarına bağlı olarak hastalarda iştahsızlık, bulantı ve kusma, ishal ve ağız içinde yara gibi yan etkilerin biri veya bir kaçı görülebilir veya hiçbiri görülmeyebilir. Eğer ortaya çıkarsa, bunlar genellikle önlenebilir ve tedavi edilebilir yan etkilerdir ve tedaviden bir süre sonra kendiliğinden düzelir.

Kemoterapilerin yan etkilerinden biri de saç dökülmesidir. Kemoterapi kesildikten sonra hastanın saçları genellikle tekrar geri çıkar. Bazı kemoterapi ilaçları saç dökülmesine yol açmaz. Bazı erkek ve bayan hastada hastanın yaşına, kullanılan kemoterapi ilaçlarına ve dozlarına bağlı olarak geçici veya kalıcı kısırlık (çocuk sahibi olma yeteneğinin kaybolması) ortaya çıkabilir.

Bu nedenle ilerde çocuk sahibi olmayı isteyen genç erkek hastalar için kemoterapi öncesi sperm saklatmak bir seçenek olabilir. Kemoterapi sonrası bayan hastalar erken menapoza girebilirler, ateş basmaları ve vajinal kuruluk görülebilir. Genç bayanlarda kemoterapi sonrası menstrüel (adet) periyodların tekrar başlama olasılığı vardır.

Kemoterapi sonrası dönemde; nadir de olsa, uygulanan ilaçlara ve dozlarına bağlı olarak hafif veya orta/ağır şiddette karaciğer, böbrek veya akciğer yetersizlikleri olabilir. Özellikle böbrekleri korumak için; hekim önerisi doğrultusunda, kemoterapi sırasında ve sonrasında yeterli sıvı almak önemlidir.

Kemoterapi sonrası daha nadir görülen ve uygulanan kemoterapi ilacına ve dozuna bağlı olarak değişen kısa ve uzun vadede ortaya çıkabilecek başka olası yan etkiler de mevcut olup, bunların kemoterapiyi veren hekimle görüşülmesi gerekir.

Hormon Tedavisi Yan Etkileri:

Hormon tedavisinin başlıca genel yan etkileri; bulantı, kusma, vücutta sıvı toplanması (ödem), kilo alımı ve sıcak basmasıdır. Erkeklerde iktidarsızlık ve kısırlık, kadınlarda adet düzensizlikleri, vajinal kuruluk ve bazen kısırlık yapabilir. Kullanılan ilaca ve metoda bağlı olarak bu yan etkiler geçici, uzun süreli veya kalıcı olabilir. Daha ayrıntılı bilgi için tedaviyi veren veya vermeyi düşünen hekimle görüşülmelidir.

Biyolojik Tedavi/İmmünoterapi Yan Etkileri:

Yan etkiler verilen tedavi tipine göre değişkenlik gösterir. Ancak genel olarak bu tedavilerden sonra, grip benzeri belirtiler (ateş, titreme, kas ve eklem ağrıları), halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma ve ishal ortaya çıkabilir. Bazı hastalarda cilt döküntüleri, ciltte kolay morarmalar, vücutta sıvı toplanması, kan basıncında düşme, solunum güçlükleri gelişebilir.

Bu yan etkilerin oluşmasını önlemek veya ortaya çıktıktan sonra tedavi etmek için bazı ilaçlar verilebilir. Bazen bu tür tedaviler hastanede yatırılarak uygulanabilir. Bu tür yan etkiler genellikle kısa sürelidir ve tedavi kesilince ortadan kaybolurlar.

Kök Hücre (ilik) Nakli Yan Etkileri:

Kök hücre nakli uygulanan hastalarda, kemoterapi yan etkileri başlığı altında ele alınan hususların hepsi önemli ve geçerlidir. Yüksek doz kemoterapi sonrası otolog (kendinden) kök hücre nakli uygulanan veya ablatif (yüksek yoğunluklu) veya düşük yoğunluklu hazırlık rejimi sonrası allojeneik (kardeş, akraba veya akraba dışı vericiden) kök hücre nakli uygulanan hastalarda; enfeksiyon, kanama, uygulanan kemoterapi ve/veya radyoterapiye bağlı organ hasarları başlıca yan etkilerdir.

Allojeneik ilik nakli sonrası bu yan etkilere ek olarak, Graft Versus Host Hastalığı (doku reddi), karaciğerin veno-oklusif (tıkayıcı damar hastalığı) hastalığı, bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlara bağlı yan etkiler ve fırsatçı enfeksiyonlar görülebilir.

Yorum yapın