Kist Hidatik (Ekinokokkozis Hastalığı)
Etken
İnsanlık tarihinde çok eski zamanlardan beri bilinen bir hastalıktır. Halen dünyanın birçok ülkesinde görülmesine karşın özellikle Akdeniz, Güney Amerika ve Orta Doğu ülkelerinde daha sık görülen paraziter bir hastalıktır. İnsanlarda sık olarak kistik şekline rastlanır. Özellikle ülkemizde önemli bir toplum sağlığı sorunudur.
Hastalığa etken olan parazitlerin Echinococcus granulosus (kistik şekli), Echinococcus alveolaris, Echinococcus vogeli, Echinococcus oligarthrus olduğu bilinmektedir.
İnsanda en sık hastalık yapanı Echinococcus granulosustur.
Kistik hastalığa neden olan E. Granulosus 3-6 mm uzunluğunda yassı bir parazittir. Bu parazit normalde ana (esas) konak olarak köpek, kurt gibi hayvanların (et yiyen hayvanlar) ince bağırsaklarında yaşamlarını sürdürürler. Parazitin son kısmında olan yumurtalar ana konak bağırsaklarına dökülür. Yumurtalar bağırsakta 32-80 günde gelişimlerini tamamlar. Daha sonra bu yumurtalar dışkı ile çevreye saçılır. Çevreye saçılan bu yumurtalar ara konağa (koyun, keçi, inek, at, deve gibi ot yiyen hayvanlar) bulaşık ot, sebze veya meyvelerin yenmesi ile bulaşır. Ara konağın barsağından dolaşıma karışarak öncelikle karaciğere ulaşır. Daha sonra vücuda yayılarak değişik organlarda kist (su kesecikleri) oluşumuna neden olurlar. Köpekler kistik hastalığı olan organları yiyerek tekrar paraziti alır. Parazit, insanda da ara konakta olduğu gibi köpek barsağında gelişimini tamamlamış yumurtaların çevreden ağız yoluyla bulaşması sonucu hastalık yapar.
Yumurtalar toprakta veya buzda iki hafta dolaylarında canlı kalabilmelerine rağmen kaynar suda bir dakikada canlılıklarını kaybeder.
Alveolar veya multiloküler hastalığa neden olan parazit ise, E. Alveolaris 1.2-3.7 mm uzunluğunda olup kistik hastalığa neden olan parazitin yaşam döngüsüne sahiptir. Ancak bu tipinde ana konak köpeklerden daha sık olarak tilkilerdir. Daha az sıklıkla köpek, kedi, kurt ana konak olur. Ara konaklar ise küçük kemirgenlerdir. Hastalığın kuluçka dönemi birkaç ay veya yıl arasında değişir. Kistler genellikle yavaş bir hızda, ortalama yılda 1 cm, büyürler. Kistlerin en çok yerleştiği organ karaciğerdir. Daha az sıklıkla akciğer, beyin, böbrekler ve kalpte yerleşir. Ancak kemik dahil her organda kistlerin görülmesi mümkündür.
Korunma ve hastalığın önlenmesi
Hidatik hastalık insandan insana bulaşmaz. En sık bulaş yolu köpekten insanadır. Bu nedenle hijyenik şartlara uyulması çok önemlidir. Parazitin yaşam döngüsünün köpek-koyun-köpek arasında olduğu bilinmektedir. Bu yaşam döngüsünün herhangi bir dönemde kırılması hastalığın önlenmesinde ana unsurdur. Bu değişik yollarla sağlanabilir. Amaç hastalıklı sakatatların köpeklere ulaşımını engellemek ve bağırsaklarında parazit /yumurta bulunan köpeklerin parazitlerden arındırılmasıdır. Özellikle kontrolsüz kesim yapıldığı dönem ve yerlerde hastalıklı organların köpeklere ulaşımını engelleyecek imha yolları kullanılmalıdır. Hastalıklı organların derine gömülmesi en uygun imha yoludur. Şüphesiz hastalığın genel kontrolü için kesimler kontrollü yapılmalıdır. Köpeklerin parazitlerden arındırılması için en uygun seçim Praziquantel verilmesidir.
Kist Hidatik Hastalığı (İnsanda)
Tarım ve hayvancılığın yaygın bir geçim kaynağı olduğu, buna karşın çevre sağlığı ve koruyucu hekimlik önlemlerinin yetersiz kaldığı tüm toplumlarda görülür; ülkemizde de yaygındır. Etken, köpeklere, çiğ enfekte koyun iç organlarının yenmesiyle bulaşır.
İnsanlara ise köpeklerin dışkısıyla atılan yumurtaların kirli eller, su ve yiyecekler aracılığıyla ağız yoluyla alınmasıyla bulaşır. Bunun sonucunda başta karaciğer ve akciğer olmak üzere, daha nadiren diğer organlarda içi sıvı dolu kistler oluşur; komşu ve uzak organlara yayılabilir. Akciğer ve karaciğer dışında, % 10-20 oranında vücudun diğer organlarında yerleşebilir.
Yaş
Her yaşta görülür.
Cinsiyet
Her iki cinsiyette de görülür.
Belirti ve Bulgular
Kist Hidatik genellikle hiçbir belirti veya bulgu vermez ve yıllarca belirtisiz kalabilir. Hastada bulgular kistin patladığı, enfekte olduğu ya da çevre dokulara bası yaptığı dönemde ortaya çıkar.
Akciğerde hidatik kist olan hastalarda; kistin direkt etkisiyle öksürük, göğüs ağrısı, kanlı balgam çıkartma, kist enfekte olduğunda ateş, kilo kaybı, kist patladığında ağızdan berrak su ve kistin zarlarının gelmesi veya ciltte kaşıntı, kızarıklık, nefes darlığı, çarpıntı gibi bulgular ortaya çıkabilir.
Kist karaciğerde yerleştiğinde, karın ağrısı, karında duyarlılık, ateş, karaciğerde büyüme, daha az sıklıkta sarılık, karında sıvı birikmesi gibi şikayetler olabilir.
Beyinde yerleşen kistlerde baş ağrısı ve kusma görülebilir.
Kist sıvısının içeriği (kaya suyu) nedeniyle alerjik reaksiyonlar; kaşıntı, kızarıklık, hatta nadiren alerjiye bağlı, şiddetli ve ölüme neden olabilen şok (anaflaktik şok) görülebilir. Kistlerin açılması veya patlaması sonucu çevreye yayılmaları yaygın ikincil kistlerin oluşmasına yol açabilir.
Tanı
Hastalığın kendine özgü klinik ve laboratuvar bulguları yoktur. Tanıda en çok yardımcı olan radyolojik testlerdir. Bunlar başlıca, direkt grafiler, ultrasonografi, eko-kardiyografı, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntülemedir.
Radyolojik yöntemler, kistin yerleştiği organlara göre tercih edilir. Örneğin, akciğer kist hidatiklerinde standart akciğer filmleri, karaciğer kist hidatiklerinde ise ultrasonografi tercih edilir. Radyolojik tetkiklerin yanında, çeşitli kan testleri (serolojik testler) ile hastalığın tanısı doğrulanır. Bu serolojik testler, tanının kanıtlanmasının yanı sıra, tedavi sonrası takipte ve kontrol yöntemlerinin etkinliğinin değerlendirilmesinde de kullanılmaktadır.
Tedavi
Günümüzde üç tedavi seçeneği bulunmaktadır. Bunlar, cerrahi tedavi, tıbbi tedavi ve “perkütan” tedavidir. Bu tedavi yöntemlerinden hangisinin kullanılacağına, kistin yerleştiği organ, kistin büyüklüğü, sayısı, enfekte olup olmadığı ve hastanın genel durumu göz önüne alınarak karar verilir.
Tıbbi tedavi komplike (karmaşık) olmayan kistlerde, santral sinir sistemi ve kalp gibi hayati organlarda yerleşmemiş kistlerde, birden fazla kist olduğunda, cerrahi tedavi yapılamayacak hastalarda, cerrahi olarak çıkartılamayacak kistlerde, cerrahi öncesi ve sonrasında ve perkütan tedavi öncesi ve sonrasında kullanılmaktadır.
Tıbbi tedavide önceleri mebendazol ilacı kullanıma girmiş, ancak günümüzde yerini aynı gruptan olan albendazol adlı ilaca bırakmıştır. İlaç gebelerde kullanılmamalıdır.
Yan etkilerinden dolayı tedavi sırasında karaciğer, böbrek ve kemik iliği fonksiyonları sık sık takip edilir. Tedaviye, kist canlılığını kaybedinceye kadar devam edilir.
Tedavi boyunca hastalar, kistin canlılığı açısından radyolojik ve serolojik yöntemlerle takip edilirler. Hastalar tedavi bitiminden sonra da, kist yeniden ortaya çıkabileceği için mutlaka uzun süreli takip edilmelidirler.
Albendazol ile kontrol edilemeyen kistlerde praziquantel ilacı da kullanılmaktadır.
Sorun oluşturan kistlerde, hayati organlara yerleşmiş kistlerde ve patlama riski olan büyük kistlerde ise cerrahi olarak kistin çıkartılması tercih edilir.
Perkütan tedavide ise uzman doktorlar tarafından kiste ultrasonografı eşliğinde kateter ile girilip, kist sıvısı boşaltılıp, kist içine alkol veya kisti öldüren başka maddeler verilmektedir. Bu yöntem, cerrahi ile çıkartılamayacak durumda olan kistlerde ve tıbbi tedaviye cevap vermeyen hastalarda kullanılmaktadır.