AiDS, AIDS (Kazanılmış immün Yetmezlik Sendromu)

AIDS (Acquired immun Deficiency Sendrom )

Aids; HIV (Human immun Virus) (insan immün Yetmezlik Virüsü) adı verilen virüsün vücudun savunma gücünü zayışatması, yıkması ve normal koşullarda tedavi edilebilen hastalıkların, savunma gücü yetersiz kaldığından tedavi edilemediği bir hastalıktır.

Yaş

En sık 20-49 yaş arası olmak üzere her yaşta görülebilmektedir.

Cinsiyet

HIV/AIDS hastalığı ilk tanımlandığı 1981 yılında %80 erkek, %20 kadınlarda görülürken, günümüzde kadın erkek oranı eşitlenmiş durumdadır.

Risk faktörleri: Türkiye için risk faktörleri; genç bir nüfusa sahip olmak, toplumun bilgi ve bilinç düzeyi, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar konusunda bilgilerin kısıtlı olması, turizm ülkesi olmak, seks işçilerinin özellikle kayıtsız çalışanların artması, yurt dışında çalışan işçi popülasyonu, damar içi uyuşturucu madde kullanımında son yıllardaki artışlar sayılabilmektedir.

Belirti ve Bulgular

HIV/AIDS hastalığının klinik seyri (gidişhatı) yedi evreye ayrılarak incelenmektedir.

  1. Virüsün bulaşması:
  2. HIV, cinsel yolla,
  3. kan ve kan ürünleri yolu ile,
  4. anneden bebeğe bulaşmaktadır.

a.Cinsel yolla bulaşmaHIV enfeksiyonunda en sık karşımıza çıkan bulaşma şeklidir. Korunmasız (kondom, kılıf, kaput, prezervatif kullanılmadan) yapılan her türlü (vajinal, oral, anal) cinsel temasla bulaşabilmektedir. Bu tür bulaşmaya bağışık kimse yoktur. Erkek ve kadının cinsel salgılarında HIV virüsü bulunmaktadır. Cinsel temasta virüsün bulaşması bu salgıların partnerlerin vücudunun bir kısmına olan teması sonucu kan dolaşımına girmesi ile mümkün olmaktadır. Sağlam deri, damak, diş etleri ve dil virüsün geçişine izin vermemektedir.

  1. Kan ve kan ürünleri yolu ile bulaşma: HIV enfekte (virüs bulaşmış) kişilerden alınmış kan ve kan ürünleri ile hastalık bulaşabilmektedir. 1985 yılında testlerin bulunması ile dünyanın her yerinde kan ve kan ürünlerinin hastaya verilmeden önce HIV yönünden test edilmesi zorunlu bir hale getirilmiştir. Türkiye’de 1987 yılından beri tüm kan ve kan ürünlerine ELISA yöntemi ile test yapıldıktan sonra hastaya verilmektedir. Ancak hastalığın 10–12 hafta süren pencere döneminin (kuluçka dönemi) olması ve acil durumlarda test yapılmadan kan ve kan ürünlerinin kullanılabilmesi az da olsa bu yolla geçiş olabileceğini göstermektedir. Damar içi madde kullanımı alışkanlığının önlenmesi, tedavi edilmesi, ortak enjektör kullanımı risklerinin anlatılması bu grup hastalarda HIV bulaşma riskini azaltmaktadır.
  1. Anneden bebeğe bulaşma: Kadınlarda korunmasız yapılan heteroseksüel cinsel temas sonucu HIV enfeksiyonu görülme sıklığı nda artma neticesi olarak HIV enfekte (bulaşmış) doğan bebek sayısında artış gözlenmektedir. HIV enfeksiyonu gebelik süresince, doğum sırasında ve emzirme ile bebeğe geçebilmektedir. Bu sıklık %20-30’dur. Ancak, günümüzdeki tedavi olanakları ile bu rakam %2-3’lere kadar düşürülebilmektedir.
  1. Akut HIV Enfeksiyonu: HIV vücuda alındıktan 1-6 hafta içerisinde virusun ilk çoğalma döneminde akut enfeksiyona neden olmaktadır. Bu dönemde klinik bulgular bu hastalığa özgü değildir ve değişkendir. Hastaların %80’inde hiçbir bulgu gözlenmemekte, %20 vakada ise ateş, lenf bezi büyüklüğü, farenjit, deri döküntüleri, kas ağrıları, ishal, baş ağrısı, bulantı, kusma ve ağızda pamukçuk gözlenebilmektedir. Bulgular 2-4 hafta içerisinde tedavi gerektirmeden geçebilmektedir. Akut enfeksiyon döneminden itibaren kişi bulaştırıcıdır.
  1. Serokonversiyon: Virüsün vücuda girişini takiben 10-12 hafta içerisinde HIV’a karşı bağışıklık sistemi “antikor” adı verilen maddeler geliştirmektedir. Bu antikorların hastalığın ilerlemesini engelleyici etkileri yoktur, ancak hastalığın tanısı açısından önem taşımaktadır. Bu döneme “serokonversiyon dönemi” (tahlil ile anlaşılabilen dönem) denmektedir
  1. Bulgusuz Dönem: Hastada hiçbir belirti ve bulgu yoktur. Kişi virüsü taşıdığının genellikle farkında değildir ve sağlıklı bir insandan ayırt etmek mümkün değildir. Ancak kişi virüsü aldığı andan itibaren bulaştırıcıdır. Bu bulgusuz dönem eğer virüs korunmasız yapılan cinsel temasla alındı ise ortalama 8-10 yıl, kan ve kan ürünleri yolu ile alındı ise 5 ay-2 yıl arası sürmektedir.
  1. Erken Bulgulu Dönem: Hastalarda ilk kez doktora başvurmalarına, böylece tanı konabilmesine olanak sağlayan belirtiler başlamaktadır. Halsizlik, baş ağrısı, vücut ağırlığının %10’undan fazla kilo kaybı, nedeni bulunamayan ateş, bir aydan daha uzun süren ve tedavi edilemeyen ishal, yaygın lenf bezi büyüklükleri, kıl kökü iltihapları, sık herpes virüs enfeksiyonları, ağızda mantar enfeksiyonları en sık karşılaşılan belirti ve bulgulardır.
  1. Geç Bulgulu Dönem (AIDS): Bu dönemde bağışıklık sistemi yetmezliği iyice belirgin bir hale gelmekte ve sık görülen fırsatçı enfeksiyon veya kanser türlerinden biri ortaya çıkabilmektedir. Yaygın kullanımında HIV ile ilgili tüm hastalıklar genel olarak

AIDS adı ile anılmakta ise de aslında virus vücuda alındıktan sonra kişi “HIV pozitif” (HIV enfekte) (virüs bulaşmış) dir ve son basamağa “AIDS dönemi” denmektedir. AIDS’i belirleyen hastalıklar, bağışıklık sistemi sağlam kişilerde hastalık yapmayan ya da bazı özel durumlarda çok seyrek hastalık yapabilen, parazit, virus ve mantarların neden olduğu bazı enfeksiyon hastalıkları ile, bazı özel tür kanser hastalıklarıdır.

  1. ileri Evre: Bu dönemde bağışıklık sistem yetmezliği çok ileri olarak saptanmaktadır.Hastanın kaslarında erime gelişmekte ve belirgin sinir sistemi tutulumları olmaktadır. Virüse yönelik verilen tedaviye rağmen ileri evreye gelmiş hastalar ortalama 1-2 yıl içerisinde kaybedilmektedir.

Tanı

ELISA” yöntemi ile HIV’a karşı yapılan test pratik, kolay uygulanabilen ve tarama testi olarak kullanılan bir testtir. Yaşanan riskli davranıştan sonra 3. ay ve 6. ayda test yapılmalıdır. HIV vücuda girdikten sonra savunma sisteminin virüse karşı geliştirdiği antikor adı verilen maddeler en erken 3. ayda oluşmaktadır. Devlet Hastanelerinde,Üniversitelerde, özel laboratuvarlarda ve polikliniklerde yapılmaktadır. Eğer ELISA yöntemi ile yapılan test sonucu pozitif çıkarsa, test ikinci kez tekrar edilir, ikinci testte pozitif ise doğrulama için Western Blot testi uygulanır. “Western blot testi”, doğrulama için kullanılan, zaman alan, uygulaması zor, pahalı, fakat güvenilirliği yüksek bir testtir. ELISA yöntemi ile yapılan testin doğrulanması amacı ile kullanılmaktadır.

Bu testin resmi teyid merkezi Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü Başkanlığı’dır.

Tedavi

HIV/AIDS tedavisi iki bölümde incelenmektedir.

  1. Birincil (primer) hastalığın tedavisi: (Antiretroviral tedavi, ART) Yapılan araştırmalar neticesinde son yıllarda hastalığa yönelik tedavide ilerlemeler kaydedilmiştir. Tedavinin amaçları yaşam süresini uzatmak, yaşam kalitesini artırmak, HIV enfeksiyonunun etkilerini azaltmaktır. Ancak tedavinin uygulama şekli zor (1990’lı yıllarda günde ortalama 25 tablet iken, günümüzde ortalama 7-9 tablet), yan etkileri fazla ve maliyetleri (aylık 1500-2000 Amerikan Doları) çok yüksektir. ilaçların ortaya çıkardığı yan etkileri (kansızlık, bulantı, kusma, deri döküntüleri, kolesterol seviyesinde yükselme gibi) tedavi etmek için de ayrıca ilaçlar kullanılmaktadır. Virüse yönelik verilen tedavi ömür boyu sürmekte, hasta tek doz bile atlamadan ilaçlarını hergün kullanmak zorunda kalmaktadır. En uygun şartlarda uygulanan tedavi yöntemleri ile bile bugün için HIV/AIDS’de tam tedavi sağlamak, virüsü vücuttan atmak mümkün değildir.
  1. Fırsatçı enfeksiyonların ve kanser hastalıklarının tedavisi: HIV enfeksiyonu süresince kişilerde çeşitli enfeksiyon hastalıkları ortaya çıkmaktadır. Bağışıklık sisteminin etkilenmesine bağlı olarak ortaya çıkan bu hastalıklara “fırsatçı enfeksiyonlar” denmektedir. HIV/AIDS hastalarında fırsatçı enfeksiyonların tedavisi ve önlenmesi önem taşımaktadır. Hastalıkların çoğunun tedavisi mümkün olmakla birlikte, ilaçlar pahalı, yan etkileri fazla ve uzun süreli tedavi gerekmektedir. Ayrıca tedavi sonrasında hastalıkların tekrar ortaya çıkmasını engellemek için ilaçlar düşük dozda ömür boyu verilmekte ve hasta sürekli doktor kontrolünde olmaktadır.

Seyir

Günümüzde uygulanan tedavi, erken başlandığı zaman daha etkili olmakta ancak ekonomik olarak yük getirmektedir. Koruyucu aşısı henüz bulunamamış, tam tedavi elde edilebilecek ilaçların henüz bulunamadığı HIV/AIDS’e karşı en etkili yöntem korunma olarak kabul edilmektedir. Korunmada en etkili yol bulaşma yollarını bilerek ona göre korunmak, hastalık hakkında farkındalık sağlamak ve bilinçli davranışlarda bulunmaktır, yani EĞİTİM’dir.

Yorum yapın