Otopsi

Otopsi ölüm sonrası ölüm nedeninin ortaya çıkarılması için, hekimler tarafından iç organların cerrahi yöntemler ile incelenmesi işlemine verilen isimdir. Adli olayları çözümlemek amacıyla adli tıp uzmanları tarafından yapılan ölüm sonrası incelemesine “adli otopsi“, hastalığı nedeniyle hastaneye kaldınlan ve bir süre sonra tedavisi sırasında kaybedilen bir hastanın ölüm nedenini ortaya çıkarmak, bilinmeyen sürpriz tanılan saptamak, tedavi etkinliğini değerlendirmek amacıyla patologlar tarafından yapılan incelemeye ise “bilimsel otopsi” denir.

Neden otopsi?

Adli bir olayın çözümlenmesi için önemli delillerden birisi ölen kişinin bedeni olduğundan adli otopsi yapılmasının gerekliliği ortadadır. Buna karşın hastanede tedavi görüp kaybedilen hastanın ölüm nedeninin anlaşılmasının kime nasıl bir yararının olacağı sorgulanabilir. Ben neden çok sevdiğim bir yalakınıma otopsi yapılması izni vereyim? Doğal olarak kaybedilen kişinin bu işlemden bir yarar görmesini beklemiyoruz. Ancak hastanın ailesi, diğer hastalar ve gelecek kuşaklar elde edilen bulgulardan yararlanabilecektir. Bunu anlatan çok güzel latince bir söz vardır; “Morti Docentus Vivi” yani “Ölüler Yaşayanlara Öğretir“. Gerçekten de bugüne kadar bir çok hastalığın etkenlerinin ve oluş şekillerinin anlaşılması otopsi yoluyla olmuştur, bugün de yeni tıbbi bilgi elde etmenin önemli bir kaynağıdır.

Yararları

Otopsi özellikle hastanelerde yapılan işin kalitesini gösteren önemli bir yöntemdir. Örneğin otopsi sonuçları, hasta ölmeden önce konulan klinik tanıların %10-40’ının yanlış olduğunu göstermektedir. Sonuçta sistematik olarak otopsi sonuçlarının değerlendirilmesi, yapılan hataların saptanması ve uygulamadan uzaklaştırılması ile hastane hizmetlerinin kalitesini artırmaktadır. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde otopsi yapılması teşvik edilmektedir.

Örneğin ABD’in sağlık kurumlarında ortalama otopsi yapılma sıklığı %10-15 iken, bu gelişmiş üniversite hastanelerinde %40’lara kadar çıkmaktadır. Türkiye’de ise bir çok sağlık kuruluşunda hiç otopsi yapılamazken, diğerlerinde yok denecek kadar azdır. Daha yüksek yanlış tanı oranına sahip, otopsi sonuçlarına daha çok gereksinim gösteren gelişmekte olan ülkelerde otopsilerin daha az yapılması da az gelişmişliğin bir göstergesi gibidir.

Otopsiler yeni hastalıklar ve nedenlerinin saptanmasına da olanak sağlar. Örneğin, otopsi sonucu karaciğerlerinde çok ender görülen bir tümör saptanan iki hasta araştırıldığında, ikisinin de “vinyl chloride” adında bir madde içeren bir üretimde, aynı işyerinde çalıştıkları bulundu. Daha sonraki çalışmalar “vinyl chloride” adındaki maddenin karaciğerde bu özel tümörü yaptığı saptandı ve diğer çalışanlar için önlem alınmasına olanak sağladı. AİDS, kalp damar hastalıkları gibi bir çok hastalık ile ilişkili çok önemli ipuçları hep otopsi verileri ile sağlandı.
Otopsi tıp bilimine ve tıp pratiğine katkı sağlamanın yanı sıra tıp eğitimi için de önemli bir kaynaktır. Tıp öğrencileri otopsiler yoluyla ölüm kavramı ile karşılaşır ve bu kavram ile baş etme yollarını öğrenirler. Ayrıca yine meslek yaşantılarının önemli ve aynlmaz bir parçası olan tıpta belirsizlikler ile de karşılaşma ve baş etme yollarını öğrenme olanağı bulurlar. Daha iyi hekim olmayı öğrenirler.

Aile bireylerine yararları:

Otopsiler aynı zamanda yaşayan aile bireylerine de katkı sağlar. Bulaşıcı bir hastalık nedeniyle kaybedilen bir hastada bunun saptanması, ailenin ve hastanın çevresinin bu hastalık yönünden taranmasına ve ailenin diğer bireylerindeki hastalığın erken tedavisine olanak tanır. Örneğin tüberküloz hastalığı nedeniyle kaybedilen bir aile bireyinde bu hastalığın tanısı ölümünden önce konamadıysa, diğer aile bireyleri için en büyük şans otopsi ile bu hastalığın saptanmasıdır. Böyle henüz belirtileri ortaya çıkmamış hastalıklar baştan tedavi edilebilirler. Ailesel geçiş gösteren ve hastalık bulguları geç dönemde görülen hastalıkların saptanması da ailenin diğer bireylerinde önlem alınmasını sağlar.
Bebeklik ya da çocukluk döneminde yapılan otopsiler sayesinde aile için hem ruhsal olarak kayıplan kabullenmek kolaylaşmakta hem de kalıtsal geçiş gösteren hastalıkların varlığında yeni çocuklar için önemli bir yol gösterici olabilmektedir.

Dünden bugüne otopsi:

Tarih boyunca otopsi hep kullanılan bir yöntem olmuştur; tarih öncesi dönemlerde bile kafatasının açılıp incelendiği saptanmıştır. Ancak modern dönemlere kadar çoğu zaman genellikle dini bağnazlık nedeniyle gizli yapılmış ve elde edilen bilgiler aktarılamamıştır. Bununla beraber insanlığın toplumsal baskıları aştığı dönemlerde otopsi bulguları gün ışığına çıkmıştır; örneğin Rönesans’la beraber sadece formal bir grafik sanatlar eğitimi almış olan Leonardo Da Vinci (1452-1519), yaptığı “vücuttaki dokuları kesme, ayırma işlemi (diseksiyonlar)” ve elde ettiği bulguları çizmesi sonucu, insan anatomisinin anlaşılmasına önemli katkılar yapmıştır.

Yine aydınlanma sonrası dönemde, yaptığı 640 otopsinin bulgularını yazdığı çalışmasında ilk kez klinik bulgular ile organlardaki değişiklikleri eşleştiren Giovanni Bat-tista Morgagni (1682-1771) ve 30.000 otopsi yaparak belki de tıp tarihinin en çok otopsi yapan doku bilimi ile uğraşan hekimi (patologu) Kari Freiherr von Rokitansky (1804-1878) anılması gereken isimlerdir. Modern dönemlere gelindiğinde otopsi yaygın olarak kullanılan bir araç haline geldi. Ancak son yıllarda gelişen teknolojiler nedeniyle, “her şey biliniyor” yanılsaması ortaya çıktığından tüm dünyada otopsi oranlannda bir düşüş yaşanmakla beraber otopsi hala değerini korumaktadır.

Sosyal boyut:

Matem halindeki aileden vücuttaki dokuları ayırma işlemi için izin istenmesi, kişilerin ve içinde bulunulan toplumun bu işleme bakışı ve daha bir çok etmen bu süreci etkilemektedir. Örneğin ABD’de hekimlere sorulduğunda büyük kısmı yakınlarına otopsi yapılmasına izin vereceklerini, kendilerine otopsi yapılmasına izin vermeyeceklerini belirtmektedir. Avrupa ülkeleri ve Türkiye’de durum tam tersidir. Diğer ilginç bir örnek, bazı toplumlarda insanlar otopsiye daha rahat izin vereceklerini belirtirken, organ bağışına sıcak bakmadıklarını söylemektedirler. Yine tamamen karşı görüşün hakim olduğu toplumlar da vardır.

Otopsi işlemi ve izin:

Adli ve bilimsel otopsilerin her ikisinde de amaç ortaktır; ölüm nedenini ortaya çıkarmak. Ancak ikisi arasında önemli bir fark vardır. Adli otopsiler, adli makamların (savcının) isteği ile hasta sahiplerinin iznine gerek olmaksızın yapılırken, bilimsel otopsi yapılabilmesi için mutlaka ölen kişinin birinci derece yakınlarından izin alınarak yapılır. Bilimsel otopsilerde cesedin tüm organlarının incelenmesi için izin alınabileceği gibi, sadece kafatası, göğüs veya karın boşluğundaki organlarının incelenmesi için de izin alınabilir.

Kesin sonuç için ideal olanı tüm organların incelenmesidir. Ölüm sonrası organlarda bozulmalar başladığından otopsi erken dönemde yapılmalıdır. Ancak özellikle adli otopsilerde organlarda bozulmalar başladıktan sonra bile önemli ipuçları bulunabilir. Otopsi sırasında ilk işlem cesedin dışarıdan incelenmesidir ve bu aşamada ilk bilgiler toplanır daha sonra boyundan başlanarak karın bölgesine kadar kesilerek iç organlara ulaşılır ve iç organlar incelenir.

Hastanın ölümüne neden olabileceği düşünülen bulgular toplanır. Kafatası açılacak ise saçlı bölgeden kesilerek deri sıyrılır, kafatası kemikleri kesilir ve beyin incelenir. Tüm organlardan örnekler alınır ve daha sonra kesilen yerler ameliyatlarda olduğu gibi dikilerek kapatılır. Böylece cesette sadece bu kesilen yerlerin izi kalır. Bilme, öğrenme, aydınlatma güdüsünün bir sonucu olan otopsiler günümüzde hala önemli bir bilgi kaynağıdır.

Yorum yapın