Parkinson Hastalığı

Parkinson Hastalığı

Parkinson hastalığı süreğen ve ilerleyici bir beyin hastalığıdır. İsmini hastalığı ilk kez tanımlayan James Parkinson adlı İngiliz doktorun soyadından almıştır. Hastalık temel olarak vücudun hareket sistemini etkilediğinden hareket bozuklukları arasında yer alır. Parkinson hastalığı beynin substantia nigra denen bölgesindeki sinir hücrelerinin hızla kaybedilmesi sonucu ortaya çıkar. Bu hücreler beyinde özellikle hareket sistemiyle ilgili bilgilerin aktarılmasına yardımcı olan dopamin adlı maddenin üretilmesini sağlamaktadır. Bu nedenle hastalıkla dopamin eksikliği ortaya çıkar.

Yaş

Parkinson hastalığı genellikle 40-75 yaşlan arasında, sıklıkla da 60 yaşın üzerinde başlar. İlerleyen yaşlarda sıklığı artar. 65 yaşın üstünde 100’de 1 oranında görülür.

Cinsiyet

 Erkekler ve kadınlar eşit sıklıkta etkilenirler. 50 yaşın altında nadiren ortaya çıkar ve bu durumda genetik bir nedenin varlığı araştırılmalıdır.

Risk faktörleri ve koruyucu faktörler

Parkinson hastalığı için en önemli risk faktörleri ilerlemiş yaş ve ailede Parkinson hastalığı varlığıdır. Birinci dereceden akrabalarında (ebeveyn ya da kardeş) etkilenmiş bir birey varlığı Parkinson hastalığı gelişme riskini yaklaşık iki kat arttırmaktadır. Azalmış Parkinson hastalığı riskiyle kararlı bir şekilde ilişkilendirilebilmiş tek faktör sigaradır. Sigaranın gerçek bir koruyucu faktör olup olmadığı bilinmemektedir. Mesela bireyleri Parkinson hastalığına yakalanmayı kolaylaştıran nedenler sigara içmekten de uzak tutuyor olabilir. Her ne olursa olsun sigaranın genel sağlık üzerindeki olumsuz etkileri çok iyi bilinmektedir ve Parkinson hastalığından korunmak için bir strateji olarak önerilemez. Sigara dışında artmış kafein tüketiminin de Parkinson hastalığı riskini azalttığına ilişkin olarak da birtakım kanıtlar mevcuttur.

Nedenleri

Parkinson hastalığı vakalarının çok büyük bir çoğunluğunun genler ile çevre arasındaki potansiyel etkileşimler sonucu ortaya çıktıkları düşünülmektedir. Çevresel nedenler doğada yaygın olarak bulunan ancak zayıf etkili toksinler olarak kabul edilmektedir. Bu toksinlerin etkileri zamanla birikip genetik olarak yatkın bireylerde hastalık gelişimine neden olmaktadır. Sözü edilen toksinler tam olarak belirlenememiş olsa da epidemiyolojik çalışmalarda birtakım risk faktörleri belirlenmiştir. Parkinson hastalığı geliştirme potansiyeli bakımından güçlü ve tutarlı bir bulgu kırsal kesimde yaşam, kuyu suyu içme ve tarım işlerinde çalışmakla riskin artışıdır. Bu durum pestisit (böcek ilaçları) ve herbisitlere (yabancı ot öldürücüler) maruz kalmanın hastalığa neden olduğu ya da en azından katkıda bulunduğunu düşündürmektedir. Ancak bunların tek başına hastalık gelişimine neden olmadığı ve bu risk faktörlerinin hiçbirine sahip olmayan bireylerde de hastalığın ortaya çıkabildiği akıldan çıkarılmamalıdır.

Parkinson hastalığına neden olduğu bilinen birtakım genler bulunmuştur, ancak bunlar vakaların çok küçük bir kısmını oluşturmaktadır. En önemli gen parkin ismindedir. Bu gen yine parkin adı verilen ve beyin hücrelerindeki kusurlu proteinlerin yıkımını sağlayan bir proteinin yapımını sağlar. Parkin mutasyonları en sık görülen ailevi Parkinson hastalığına neden olur, ancak yine de vakaların % Tinden daha azını teşkil eder.

Seyir

İlk belirti ve hastalığın genel seyri Parkinson hastalığı olan kişiler arasında büyük bir değişkenlik gösterir. En sık karşılaşılan başlangıç belirtisi istirahat tremorudur (titreme). Tremor ya da hareket yavaşlığı genellikle vücudun bir yarısında başlar veya kolu ya da bacağı etkiler. Yıllar içinde (bazen bu süre 5 yılı bulabilir) aynı taraftaki diğer uzuv ve daha sonra vücudun karşı tarafındaki uzuvlara yayılır. Hastalık yıllar içinde yavaş ilerleyen bir seyir gösterir. Tedavi almakta olan hastaların büyük bir çoğunluğunda Parkinson hastalığı yaşam süresini kısaltmaz.

Belirti ve bulgular:

Parkinson hastalığının belirtileri iki ana grupta incelenir. Bunlar hareket sistemiyle doğrudan ilişkili (motor) belirtiler ve hareket sistemiyle doğrudan ilişkili olmayan (motor-dışı) belirtilerdir. Başlıca motor belirtiler hareketlerde yavaşlama (bradikinezi), istirahatte titreme (tremor), kaslarda sertlik (rijidite) ve duruş dengesizliğidir (postural instabilite). Parkinson hastalığında görülebilen tüm belirtiler aşağıdaki listede sunulmuştur (Parkinsonlu hastalarda bu belirtilerin hepsi ortaya çıkmayabilir).

Motor belirtiler 

Tremor (titreme)

Bradikinezi (hareket yavaşlığı)

Rijidite (kas sertliği)

Öne eğik yürüme

Yürürken kol sallamada azalma

Sandalyeden kalkmakta zorluk

. Mikrografi (el yazısında küçülme)

Yüz mimiklerinin kaybolması

Günlük aktivitelerde yavaşlama

Postural instabilite (duruş dengesizliği)

Yatakta dönme güçlüğü Motor dışı belirtiler

Koku duyusunda azalma

Ses kısıklığı

Ağrılı ayak krampları

. Uyku bozukluğu

. Depresyon

Kabızlık

Salya akması

. Terlemede artış

İdrar kaçırma/idrara sık çıkma

Cinsel işlev bozukluğu

Tanı

Parkinson hastalığına özgül bir test ya da belirleyici olmadığından tanı hekim tarafından muayene ile konur. Üç majör belirtiden (istirahatte titreme, kas sertliği ve hareket yavaşlığı) en az ikisinin varlığı ve ikincil bir nedenin (antipsikotik ilaç kullanımı ya da beyinde hareketi kontrol eden merkezlerde tekrarlayarak ortaya çıkan damar tıkanıklıkları gibi) bulunmayışı tanı için yeterlidir. Hastalar genellikle titremeleri ve hareket yavaşlığının farkında olmaya meyilliyken kas sertliğini sıklıkla fark etmezler. Birçok ilaç Parkinson hastalığı benzeri bir tabloya neden olabildiğinden hastanın detaylı tıbbi öyküsü alınmalıdır. Ayrıca birtakım hastalıklarda da Parkinson hastalığından ayırıcı tanısının yapılması gereklidir. Bu hastalıklar arasında esansiyel tremor, tekrarlayan damar tıkanmalarına bağlı vasküler (damarsal) parkinsonizm, Parkinson benzeri hastalıklar (progresif supranükleer palsi, multisistem atrofi gibi) ya da çeşitli zehirlenmeler (karbon monoksid, manganez, birtakım pestisitler) sayılabilir.

Tedavi

Parkinson hastalığında kullanılan ilaçlar:

Dopaminerjik (dopamin miktarını arttıran ya da dopamin etkisi gösteren) ajanlar [Levodopa (Madopar®, Sine-met®)],

Dopamin agonistleri [Apomorfin (Apo-Go®), Bromokriptin (Parlodel®), Ka-begolin (Cabaser®), Lizürid (Dopergin®), Pergolid (Permax®), Piribedil (Trivas-tal®), Pramipeksol (Pexola®), Ropinirol (Requip®)], KOMT inhibitörleri [Entakapon (Comtan®)], Levodopa + KOMT inhibitörü (Stalevo®), MAO-B inhibitörleri [Rasagilin (Azilect®), Selegilin (Moverdin®, Seldepar®)], Antikolinerjik-ler [Biperiden (Akineton®), Bornaprin (Sormodren®), Triheksifenidil (Artane®), Amantadin]

Levodopa beyinde dopamine dönüştürülür. Motor belirtilerin tedavisindeki en etkili ajandır. Parkinson hastalığının tüm majör motor belirtilerinde düzelme sağlar.

Ağız yoluyla alınan levodopanın etkin bir şekilde beyne ulaşması için aç karnına ve boş mideye alınması gereklidir. Özellikle proteinden zengin öğünler levodopanın bağırsaklardan emilimini önemli oranda azaltmaktadır. Levodopa farmakolojik özellikleri nedeniyle ve olası uzun dönemli komplikasyonların geciktirilmesi amacıyla başlangıçta günde dört kez ve dört saatte bir verilmedir. Hastalığın ileri dönemlerinde ihtiyacın artmasıyla daha sık aralıklarla ve daha yüksek dozlarda verilebilir.

Levodopanın en sık görülen yan etkileri kanda dopamin birikimine bağlı olarak ortaya çıkan bulantı ve kusmadır. Ortostatik hipotansiyon (ayağa kalkınca tansiyonun düşmesi) bir diğer sık görülen yan etkidir. Bu yan etkilere tolerans geliştiğinden başlangıçta ilacın tok karnına alınması ya da domperidon adlı ilacın başlangıçta bir müddet kullanılması yararlı olacaktır. Levodopanın diğer yan etkileri arasında uykuya eğilim, halusinasyonlar (sanrılar), paranoya, kumar oynama ya da hiperseksüalite gibi davranışlar sayılabilir. Uzun dönemli levodopa kullanımına bağlı en önemli yan etki diskineziler yani istemsiz vücut hareketleridir. Diskineziler levodopanın uzun dönem kullanımının yanı sıra devam etmekte olan nörodejenerasyonun (beyin hücrelerinin harabiyeti) bir sonucudur. Hastalık ilerledikçe levodopa ihtiyacı artar ve etki süresi de kısalır.

Hastalar diskinezilerin yanısıra etkinin tamamen ortadan kalktığı “kapalı” (off) ve etkinin yeniden ortaya çıktığı “açık” (on) dönemler yaşamaya başlarlar. Motor dalgalanma olarak adlandırılan bu durumun da diskineziler gibi tedavisi özeldir.

Dopamin agonistleri beyinde dopamin reseptörlerini doğrudan uyararak levodopa etkisini taklit eden ilaçlardır. Levodopa kadar etkili olmasalar da Parkinson hastalığı belirtilerin tedavisinde oldukça etkilidirler ve diskineziler ve motor dalgalanmalar gibi motor komplikasyonları geciktirirler. Kullanımda olan birçok dopamin agonisti mevcuttur.

İlaçlarla belirtileri kontrol altına alınamamış ilerlemiş Parkinson hastalarında cerrahi bir tedavi seçeneğidir. Hücre nakli tedavisi, gen tedavisi ve büyüme faktörlerinin beyne doğrudan verilmesine ilişkin çalışmalar devam etmektedir ancak bu yöntemlerin hepsi henüz deneysel aşamadadır Parkinson hastalığı insanın günlük yaşamının birçok yönünü etkiler. Harekete başlamakta ve dengeyi sağlamakta zorluk görülür. El becerisinin azalması düğmeleri ilikleme gibi birtakım ince işlerin yapılmasını güçleştirir. Yürüme etkilendiğinden hastaların ayağa kalkma istekleri azalabilir ve düşmekten korkar hale gelebilirler.

Egzersiz ve fizyoterapi

Bu sorunları tamamen ortadan kaldıramaz ancak hastalar üzerindeki etkilerini en aza indirebilir. Egzersizin ana amacı mümkün olan en iyi işlevsel seviyenin sağlanmasıdır. Fizyoterapi ve iş ve uğraşı terapisi gibi yöntemlerle aktivite seviyesi arttırılarak motor koordinasyon ve dengenin arttırılması hedeflenir. Ayrıca konuşma ve yutma problemleri, beslenme güçlükleri, uyku bozuklukları, ağrı, kabızlık, cinsel işlev bozuklukları, depresyon, halusinasyonlar, kilo kaybı, salya artışı, idrar problemleri gibi Parkinson hastalığında sık karşılaşılan durumlarla da mücadele edilmelidir.

 

Yorum yapın